1980 jenerasyonu şairlerinden Metin Celâl’in anıları kendi neslinden günümüze Türk edebiyatının renkli, hareketli, canlı etraflarından samimi izler taşıyor. Edebiyat tarihlerinin, akademik çalışmaların yalnızlaştırdığı boşluklar bu cinsten anılarla doluyor. Bir tarafıyla genç okurun, sanatkarın hangi miras üzerine edebiyata doğduğuna işaret ediyor. Öte yandan edebiyat araştırmacılarının, eleştirmenlerinin basılı eser dışında bıraktığı edebiyatı bağlantılar, dostluklar, hengameler ile tekrar yorumlamamızı sağlıyor. Metin Celâl’in okurda uyandırdığı inandırıcılığın arkasında apaçık samimi, itiraftan kaçmayan, diğerinin meziyetlerini konuşmaktan uzaklaşmayan üslubu yatıyor. O denli ki Bir Şiirdi Geçen Yıllar bir çırpıda yazılıp matbaaya teslim edilmiş üzere pazarlıksız bir kitap.
Geçtiğimiz yıl tekrar sanat ve şiir vesilesiyle bir ortaya geldiğimiz, Celâl’in yakın dostlarından ve 80 neslinin kurucu isimlerinden Adnan Özer’den birinci gençlik yıllarının anılarını dinleme imkânı bulmuştum. Üç Nokta mecmuasının jenerasyonlara ayırdığı özel sayılarından bahsetmiş, orada Özer’in kendi nesline dair tenkitlerini kendisine hatırlatmıştım. Buradan açılan sohbette Özer de Celâl’in can alıcı anılara sığınan ve samimiyetten zerre taviz vermeyen üslubunu perdesizce sergilemişti. Özer, anılarını şimdi yazmadı. Metin Celâl tıpkı mecmua mutfaklarında bulunmuş, tıpkı masalarda oturmuş, tıpkı edebiyat olaylarının içinden geçmiş bu nesli yazdı.
Ankara’da 1980’lerdeki edebiyat dergiciliğinin tezler, kitaplar dolusu çalışmalarla lakin halledilebileceğini bu anılardan öğreniyoruz. Celâl, İstanbul’a kelamı getirmeden evvel Ankara’daki mecmua ofislerini, kimlerin hangi mecmuaları yönetim ettiğini anlatıyor. Bu çeşitlilik o politik atmosferde nasıl sağlanmış, merakla incelenmeye bedel. Mesela darbe yıkımının devam ettiği günlerde künyelerdeki adreslerde mecmua idarehanesinden diğer bir esnafla karşılaşmak ya da çok genç oldukları hâlde Celâllerin eski sözler kullandıkları için azarlanmalarıyla Türk Lisanı mecmuası ile bağlarını kesmeleri dikkat cazip.
Çemberlitaş’taki Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin 1980’lerden 90’ların ortasına kadar edebiyat mahfillerinden biri hatta en kıymetlilerinden biri olduğu bilinir. Bu medrese muhafazakâr milliyetçi sanatkarların anılarında da ağır bir biçimde geçer. Celâl’in buraya gelip gidenlerden bahsettiği anılarında Çorlulu’nun sağ ve sol sanatkarları buluşturan özel bir mahfil olduğu görülüyor.
DERGİ YERİNE SEÇKİ
Dergi ile seçki ortasında nasıl bir fark var düşünmemiştim. 2000’lerin başında kimi mecmualarda seçki sözü kapakta kullanılırdı. Bunun artistik bir tanımlama olabileceğinin ötesinde bir mana taşıdığını doğrusu merak etmemiştim. Meğer darbe sonrasında askerî idare gazete ve mecmua yayınına müsaade vermediği için edebiyatçılar bu yasağı mecmua yerine seçki çıkararak delebilmişler. Kitap çıkarmak kontrole tâbi olmadığı için seçki ismi altında aslında kitap çıkardıklarını argüman edebiliyorlarmış.
Metin Celâl pek çok mecmuanın mutfağında bulunmuş bir şair. Ya şahsen yönetim etmiş ya da yayın şurasında yer almış. Fanatik de bunlardan biri. Bir şiir mecmuası olan Fanatik’in çıkışından birkaç sayı sonra futbol gazetesi Fanatik’in yayına başlamasının trajikomik kıssasını Bir Şiirdi Geçen Yıllar’dan okumak gerekiyor. “Tarihin En Arbedeli Şiir Festivali” yazısında Hilmi Yavuz’un İstanbul Belediyesi’nde kültür işlerine baktığı günlere gidiyoruz. Birinci sefer yabancı şairlerin de katılacağı bir şiir şenliğinin yankıları, “belediye şairi” isimlendirmesinin ortaya çıkışı, belediye ve kültür hizmeti alışkanlığının oturmasında Hilmi Yavuz’un kıymeti bu anılardan takip edilebilir.
ORHAN BEYEFENDİ MERHABA!
Bugün neredeyse binaları bile kalmayan Ankara ve İstanbul’daki yayıncı ve mecmua ofislerinin adreslerini de veriyor Metin Celâl. Artık kanı çekilmekte olan Cağaloğlu’nun küçük bir haritasını böylelikle çıkarabiliyoruz. 90’ların başında Sombahar mecmuasının valilik karşısındaki Konak Han’da olması üzere. İstiklal’deki Aslıhan’ın yıkılan Krepen Pasajı yerine yapıldığını da buradan öğrendim. Birkaç gün evvel gittiğimde binaya dışardan bakma muhtaçlığı hissettim. Sonradan yapıldığı, etrafla ne kadar münasebetsiz durduğunu da böylelikle fark ettim Aslıhan’ın. Krepen nasıldı sanki?
“Başka Olurdu Usta Şairlerin Sohbeti” de ilgiyle okuduğum anılardan oldu. Celâl’in jenerasyonu şiire başladığında İkinci Yeniciler hatta 40 jenerasyonu hayattadır. Şanslı bir periyottu diyor Metin Celâl. Kadıköy kahvelerinde geçen uzun sohbetler, eski jenerasyondan şairlerin kitaplarda anlatılmayan özelliklerini okuyoruz. Attila İlhan tahminen bu sebepten Celâl’in hatırlarında birkaç yerde geçiyor. Bir Şiirdi Geçen Yıllar’da daha uzun uzun anlatılacak detaylar, tartışmalar var. Mesela artık klişe bile olmayan Türkiye’de tenkit yok kelamına Celâl karşı çıkıyor. Şairlerin reklam kesiminde görünmelerini DE ideolojik bir problem olarak görmüyor.
Cengiz Öndersever, Ahmet Miskioğlu, Mehmet Müfit, artık ideoloji profesörü Oktay Taftalı, Mazhar Candan, Agâh Özgüç, Merih Akoğul, Hüseyin Avni Dede üzere tanıdığımız, az tanıdığımız, habersiz kaldığımız isimleri daha yakından tanımak için de bu anılara yönelmek gerekiyor. Metin Celâl’in Orhan Pamuk’a benzediğini tek ben düşünmemiş olabilirim. Meğerse bu benzerlik Celâl’in başına neler açmış. Bunun öyküsünü de Bir Şiirdi Geçen Yıllar’dan okuyabilirsiniz.